EMİRE KONUK, pek çok kültürün kesiştiği çok uluslu, çok katmanlı bir aile çevresinde, pek çok ülkenin kültürünü deneyimleyerek büyüdü. Ve bu ortamda, algılamanın, yorumlamanın ve yaşamanın pek çok çeşidi olduğunu, her yorumu yükleyebildiğimiz bir evrende, her kişisel seçimin yeni imkanlara açıldığını çok erken yaşlarda deneyimledi. Bütün değerlerin göreceliğini fark ettiği bu ortamda, kendi özgün ”yalan gerçeğini” kurabilmek için, sorumluluğunu yalnızca kendisinin yükleneceği mutlak bir özgürlüğe gereksinim duydu. Sanat bir yaşam biçimi seçmek ve teklif etmekse, onun seçimi: OYUN HAYAT OYUN SANAT oldu.

Sanat eğitimini İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve bütün değerlerin, sorgulandığı 68 ortalarında Paris’de sürdürdü. Ecole des Beaux Arts’da heykel, Sorbonne’da tiyatro eğitimi aldı. Fransız televizyonunda (ORTF) stajyer reji asistanı olarak çalıştı. Paris, Londra ve Istanbul’da deneysel filimler, belgeseller ve reklam filmleri yaptı. Fransa’da ”Havva 1971” isimli orta metrajlı bir filmle Hier film festivalinde 1971 de Fransa’yı temsil etti.

Emire Konuk, heykelde kendisini en iyi ifade ettiğine inandığı camı işlemeyi, altı sene boyunca Paşabahçe Cam Fabrikaları’nda ve kendi kurduğu özel cam atölyesinde geliştirdi. Görünüşte hafif ve saydam, göz alıcı, özde ise ağır ve kırılgan olan camın, kendi kurallarını koyan, özgür bir malzeme oluşu, ışığı kucaklayan ve yansıtan aydınlığı, dış dünyayı içine alan şeffaflığıyla binbir anlam yüklenebilmesi onu çok etkiledi.

Camda sevdiği bu özelliklerin izini aynalarda, içten aydınlatılmış elektronik ışıklı mobil şeffaf akrilik tablolarda ve çok renkli akrilik küp objelerinde sürdürüyor.

Emire’nin Yapıtları, yalınlıkları, temizlikleri, parlak renkleri, keskin formlarıyla bir rüya imgesinin yoğun anlam katmanlarını içlerinde taşırlar. Hepsi büyülü bir dünyanın büyüleyen, yoğun meditasyona çağıran akılcı mistik objeleri gibidir. Bütün büyücüler gibi Emire de gerçeğin, bilinmeyenin, belirsizliğin sınırlarında durur. Gerçek Ne Kadar Gerçek, Nereye Kadar Gerçek? Nereden sonrasını veya öncesini biz kurguluyoruz? Kurgulamamız ne kadar yalan, ne kadar yanılgı içeriyor? Evrendeki konumumuz, sosyal siyasal ortam, yakın ilişkilerimiz hatta kendimizi algılamamızda anlamlandırmamızda yanılgı ve yalan payı nedir ne kadar ? Cevaplarımızda, yanılgı yalan ve gerçek bir birine karışıyorsa, sonuçta elimizde yalnızca YALAN kalıyor. Peki; BU YALAN KİMİN?

Son yıllarda bütün işlerinde, algı dünyasında bu yalanın yarattığı görsel yansımaları büyük bir keyifle kullanarak OYUN SANAT yapıyor.